top of page
Yazarın fotoğrafıZuhal Baysar

Av Mevsimi Hakkında

“Av Mevsimi”, modern yaşamın kişisel mücadelesine dair bir avlanma ritüeli olarak kurgulanmıştır. Avlanma, insanın avcı toplayıcı zamanlarından bu yana bilinçaltında devam eden, çağdaş bilincimizin kabul edemeyeceği kadar dürtüsel bir eylemdir. Ancak ilk bakışta vahşice ve itici gelen av ritüeli, eylemin amacına odaklanıldığında modern insana çok da uzak bir eylem değildir.


“Hunting Season”, Cermodern, Ankara, 17th November 2020- 3rd January 2021
“Av Mevsimi”, Cermodern, Ankara, 17 KASIM 2020- 3 Ocak 2021
“First Encounter”, modelling clay, 30x70x21 cm. and 14x28x26 cm., 2020
“İlk Karşılaşma”, modelleme hamuru, 30x70x21 cm. ve 14x28x26 cm. 2020

Avı bir ritüel haline getiren, avlanmanın uzun ve detaylı bir planlamayla tekrarlanan bir eylem olarak yapılmasıdır. Avlanma önemlidir, çünkü ilkel toplumların başlıca besin tedariki olmasının yanında bir mücadele sonucunda bir diğer canlı üzerinde tahakküm kurma, güç devşirme, üstün gelme dürtüsünü tatmin eder. Mağara duvarlarına çizilen bizon ve mamut resimlerinde duvara boyanan el izlerinde hep avını alt etme ve güç kazanma amaçlı bir ritüelin izleri görülür. İlkel avcı için bu ritüel ava ruhsal bir hazırlık amacı taşır. Belki de bir grup avcının ortak bir eylemi olarak av sürecinin tamamı planlanmış törensel bir niteliğe bürünmüştür. Büyük ve güçlü av, avcı için güç ve statü göstergesidir. Topluca yapılan av ise bu statü dürtüsünün incelerek paylaşma, yardımlaşma ve güven duygusu ile ilişkili yapıcı ve güçlü bir bütünlük bilincine yönelmesine yardımcı olur.


İlkel yaşam doğanın saflığını ve bilgeliğini taşır. İlkel insan bu saflığa saflığıyla karşılık vermiş doğanın sert, acımasız kuralları karşısında kendi dürtüsel varlığıyla uyum içinde yaşayabilmiştir. Ancak günümüz insanı kendisini korumaya aldığı sentetik bir yaşam alanı içinde doğanın kurallarına yabancılaşmıştır. Onu varoluşuyla tanıştıracak bir uyum denge mekanizması olmadan kendine yapay bir değerler bütünü icat etmiştir. Bu varlık alanı insanı kendisi ve yakın çevresi ile çevrili sınırlar içinde, kazanma ve kaybetme dürtüsüyle sınırlı bir ilişkiler bütününde tutar. İlkel dürtüler yerli yerindedir, ancak hedef değişmiştir. Avlanma artık 2 milyon yıl önce olduğu şekliyle kolektif ve eşitlikçi bir yapıya sahip değildir. Çünkü avlanma dürtüsüyle dikkatimiz yemek bulmak amacıyla diğer hayvanlara değil, güç ve statü amacıyla birbirimize doğru yönelmiştir.


“Herd”, oil on canvas, 200x500cm, 2019
“Sürü”, tuval üzerine yağlıboya, 200x500cm, 2019

Bu çalışmalar insanın hayatta kalma amacı taşıyan en temel, en dürtüsel olan varoluş kodlarının izini sürerken, insana ait izlenimleri, kent yaşamının geleneksel kodlarını ve rutin yaşamın görüntülerini insanın ilkel varlığıyla çarpıştırır. Serginin ana meselesini oluşturan günlük düzenlemesi, sergiye adını veren bir özelliğe sahip olmakla, aslında kişisel anlamda modern yaşamın mücadelesinin ve sanatsal serüvenin başarı ve başarısızlıklarının izini sürer. Bu aynı zamanda bir avlanma serüvenidir. Yaratım sürecindeki ön çalışmaların yanı sıra, güne dair düşünsel izler de görsel alt metinlere dönüşür. Günlüklerde sergilenen tavır edebiyatta William Faulkner, James Joyce ya da Virginia Wolf gibi yazarların kullandığı bilinç akışı yöntemine benzerlik gösterir. Düşüncelerin ve duyguların seri bir şekilde birbiriyle ilişkilendirilmeden yazıya dökülmesi bu günlüklerde yazı, desen kolaj gibi farklı görsel tekniklerle birleşerek, gerçeklikle düşün, bilinç ve bilinçaltının birbirine karıştığı bir noktada insanı tam anlamıyla ifade edebilecek bir bütünselliği yakalamaya olanak tanır. Sergideki heykel ve resimler, günlüklerde paylaşılan duygusal ve düşünsel sürecin sonucudur.


“Av Günlükleri”, 40 adet günlük sayfası ile enstalasyon, CerModern Ankara, 2020
“Av Günlükleri”, 40 adet günlük sayfası ile enstalasyon, CerModern Ankara, 2020

Sergide yer alan tuval resimlerinin ana yapısı “Bilinç Katmanları” adlı serinin plastik kurgusuyla temellenir. Bilinç Katmanlarında mesele edinilen insana ait duygu durumlarının üst üste karmaşık doğası ve bunların gerçek yaşamla çatıştığı örtüştüğü durumlar, burada daha spesifik bir olgu olan avlanma ve av olma durumuna indirgenmiştir. Özde, en temelde bu modern ve toplumsal birer birey olan bizim gerçekliğimizdir. Yaşamımız yalnızca içgüdü ve us arasında değil binlerce hatta sayılamayacak kadar çok kutup çiftleri arasında gidip gelmektedir. En basitinden her birimizin farklı kimlikleri vardır. Bu kimliklerin her biri bizden günde sayısız karar almamızı talep eder. Birbiriyle çelişen roller, durumlar, karşıtlıklar yaşarız ama günün sonunda tüm varoluşumuzla aynı bedenin içinde bir aradayızdır.


“Fight for Food”, oil on canvas, 190×250 cm, 2019
“Ekmek Kavgası”, tuval üzerine yağlıboya, 190×250 cm, 2019

Bu resimlerde insanın bu karmaşık duygu durumlarını ve rollerini önceleyen katman katman bir süreklilik ve geçirgenlik vardır. Bu durum zaman ve mekânı belirsizleştirir. Resimlerin bazılarında figürle özdeşleşen varoluş sorunu mekân duygusuna ağır basar. Özellikle portrelerde figürün dönüşümü önem kazanır. Diğer resimlerde ise mekânlar ve durumlar üst üste, iç içedir. Bu noktada resimler izleyiciden düşünsel ve görsel bir yoğunlaşma talep eder. Örneğin bir ziyafet masası, yemek yiyen insanlar ancak üzerine bindirilen nehirde avını parçalayan timsah ile birlikte anlam kazanmaktadır. Eş zamanlılık ve geçirgen mekânlar birbirini etkileyen ve anlamı çoğaltan derinleştiren bir yapıya sahiptir. Bu noktada David Harvey’in post modern insanı gibi çelişkilere sahip yaşamlar bu resimlerde olayların temellendiği mekânlar aracılığıyla görselleşir. Harvey’in tanımladığı insan, reggae dinler, bir western seyreder; öğlen yemeğinde McDonald’s yer, akşam yerel mutfak çeşitlerinden; Tokyo’da Paris parfümü sürer, Hong Kong’da retro giyinir. Kültürel tek bir kimliğe bağlı olmayan, birbiriyle çelişkili birçok yaşam modelinin fragmanlarıyla var olan, sınırları kendisi tarafından çizilmiş alanını sadece güç devşirmek için kullanan bu yaşamlar, kendi dünyası içinde hem av hem avcı olan insanların yaşamlarıdır.


Sergideki üç boyutlu çalışmalar da eş zamanlı var oluşlardan yola çıkılarak kurgulanmıştır. Burada ana sorun resimlerdeki meselenin heykel ile nasıl bir plastik dil aracılığıyla yakalanacağını keşfetmek olmuştur. Çünkü plastik bir form olarak üç boyutlu kütlenin problematiği resimdeki gibi üst üste düzlemler ya da renk katmanlarıyla illüzyon yaratımına izin vermez. Resimlerdeki katmanlı eş zamanlı görüntüler, heykellerde bir arada bir anlam bütünlüğü içeren grup figürlerine dönüşür. Bazı heykellerde yüzeyde anlamı, kurguyu destekleyen renk ve biçim denemeleri vardır. Olay örgüsü, mekân gibi olgular artık üç boyutlu “gerçek” mekân ve kütle ile “gerçek” dünyanın kurallarına tabidir.

Sculpture: “I- Sphinx”, 55x117x53 cm., styrofoam and plaster, 2020 – Back wall: “Real Evil”, oil on canvas, 200×250 cm., 2019
Heykel: “Ben – Sfenks”, 55x117x53 cm. Strafor ve alçı, 2020 Arka duvar: “Gerçek Kötü”,tuval üzerine yağlıboya, 200×250 cm. 2019

Günümüz insanının zihinsel altyapısı, ruhsal temelli ihtiyaçları karmaşık ve devingen bir iç dünyası vardır. Bir de buna karşısındaki her gün daha da genişleyen dünya eklenince sorun daha da karmaşıklaşır. Dünyaya ve hayata dair her şey çoğul bağıntılar barındırır. Her dinamik, bir diğer dinamikle bağıntılı ve karmaşık bir ilişkiler bütünüdür. Av ritüeli, böyle bir karmaşık bütün olan insanın çoklu yapısında varlığı sorgular. Hem av, hem avcı olan; ne av ne de avcı olan varlığı, tüm karşıtlıkları ve karmaşası ile birlikte sergilemeyi amaçlar.


Sculpture: “Pelt”, 90x73x42 cm. plaster , 2020 Back wall: “Sphinx”, oil on canvas, 190×250 cm. 2019
Heykel: “Post”, 90x73x42 cm. alçı , 2020 Arka duvar: “Sfenks”, tuval üzerine yağlıboya, 190×250 cm. 2019





24 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Kommentarer


bottom of page